20 Ağustos 2015 Perşembe

Yaşama Tutunmaya Çalışan Bir Ölü

yaşamaya çalışan bir ölü gökhan ayça trans çocuk transgender kız bunalım depresyon

oğduğuna bin pişman edilmişti genç Ayça. Bedeniyle ruhu arasındaki karmaşanın fırtınalarından yıpranırken tutunacak bir dal arıyordu sadece. Aile olur, sevgili olur, arkadaş olur… Yeter ki biraz dinlenebilmeliydi içindeki çelişkileri bitirinceye kadar. Fakat ne kadar anlayışsız bir Dünya’nın içine doğduğundan oldukça habersizdi. Bu anlayışsızlıklardan tanıdığı herkes nasibini almış, hatta böyle olmaya alışmışlardı bile. Belki Ayça da böyle olacaktı fakat çözmesi gereken çok daha temel bir sorunu vardı.


      Birazdan ailecek akşam yemeğine oturacaklardı. Tüm ailenin birarada bulunduğu otantik zamanlara geri dönmüş gibi yaşıyorlardı. Bağları sımsıkı, herkes birbirinin hayatına müdahale ediyordu. Sofra hazırdı, Ayça dışında herkes de öyle. Annesi sabırsızlıkla çağırıyordu; “Gökhan, hadi oğlum yemekler hazır! Hepimiz seni bekliyoruz.” Allah kahretsindi. Sanki hayatındaki herkes onu bir lakapla çağırıyor gibiydi. O aslında Ayça’ydı, kimsenin anlamadığı diyarlarda o genç ve güzel bir kızdı. Fakat içine doğduğu bedeni, aldığı mavi kimliği onu bir “erkek” kılıyordu. Dışı erkek içi kadın, çelişkilerin en büyüğünü yaşıyordu daha genç yaşında. Doğar doğmaz bu yükün altında ezilmişti, ezilmeye de devam ediyordu. Oğlum kelimesini ne zaman duysa bir kere daha darbe alıyordu. Gittikçe yıkılıyordu, kendini yeniden inşa etmeliydi.

      “Peki anne, geliyorum” diye seslendi mezarından. Yemeğe oturduklarında her zamanki gibi isteksizce, sadece ölmemek için yiyordu. Annesi, babası, abisi ve ablası her ne kadar bu durumu tuhaf bulsalar da aslında tuhaf bulacakları daha büyük bir hal vardı Ayça’da. O Gökhan değildi bir kere. Onu anlayacak kimseler de yoktu, “Ben Ayça’yım Gökhan kim ya?” dediğinde en yakın psikologun adresi ikinci mesken olacaktı onun için. Tek kurtuluş yolunun ailesinin yanından ayrılmak olduğunu düşünüyordu, fakat ya parası? Ne yiyip ne içerdi Ayça? Bu yüzden artık silkinmesi, fırtınalarıyla birlikte hırslanarak önündeki sene gireceği üniversite sınavına odaklanmalıydı. Böylece hem şehir dışına kaçabilirdi, hem de ailesinden yardım alabilirdi.

      Yemek işkencesi de bitmişti, artık tekrar içine kapanma vaktiydi. Özellikle de annesi çok fazla didikliyordu oğlunun içe kapanık hallerini. Bu yüzden annesinden daha da uzaklaşma ihtiyacı duyuyordu Ayça. Bir ara ondan nefret bile ediyor, hatta midesi bulanıyordu. “Ben bir kızım, erkek olarak görme inatları neden?” diyerek bir türlü bunalımlı ruh halini terkedemiyordu ki üstüne bir de annesi gelince sağlıklı düşünceler üretmesi beklenemezdi.

      Artık annesinin ve ablasının makyaj malzemelerine bile dokunamıyordu, küçükken oldukça yeterli miktarda azarını işitmişti çünkü. Odasında düşündüğü tek şey “Acaba ne kadar güzel bir Ayça olabilirim?” idi. Gücünü toplar toplamaz, hayatını güvenceye alır almaz içindeki çelişki fırtınasına son verecek ve artık “Ayça’yım ben Gökhan değilim!” diye bağıracaktı. Yaşama tutunmaya çalışan bir ölüden farkı yoktu, tutunabilmenin yolunu bulmak için yaşama sevinci olan insanlardan daha azimliydi. Çünkü onun da istediği şey yeteri miktarda yaşam sevinciydi.


Hayat ona en güzel yüzünü gösterecek miydi acaba?!…
Sosyal Medyada Paylaşın:    Facebook Twitter Google+ Stumble Digg
 photo geri_zpsvjjlxydp.png  photo ileri_zpsmnpu8fzu.png

3 yorum:

  1. Yazıyı okurken kendimi gördüm aynı hisleri ve aynı şeyleri yaşıyorum her SANIYE... keşke bu yazının sahibi ile tanışma fırsatım olsaydı!

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar Ebru. Trans kadınların gerçeklikleri keşke böyle olmasaydı :( umarım birtakım Şeyler değişir. İletişim sayfasından bana bir mesaj bırakabilirsin :)

      Sil