28 Haziran 2014 Cumartesi

Ah, yine elitim, tabi ki


azır, İstanbul'da son günlerimi yaşarken, uzun bir tatile çıkıp bir güzel de demlenmişken son günlerimi neden bir kraliçe/prenses edasıyla yaşamıyorum ki dedim? Sonuçta en güzel yaşlarım ve cidden de hayat bana güzel :)



      Gezdiğim/gördüğüm bana kalsın, yediğim/içtiğimden bahsedeyim ben size. İki tane restoran tanıtacağım aslında, birisi kötü, diğeriyse iyi(bence). İkisi de Beşiktaş sahilinin Ortaköy'e doğru giderken ki sahil yolu üzerinde, bahçeşehir üniversitesinin sadece birkaç metre sonrasındaki yerlerde lokasyon seçmiş. Reklam almak peşinde değilim, sadece elitist ve yarı burjuva bir ablanız olarak tavsiyeler vermeyi bir insani görev, bir sosyal sorumluluk projesi olarak görüyorum.


      Adı üzerinde, hint kültürünün İstanbul'daki yansıması olan bu restoranda her yemek hint usulü. Hem içeride, hem de dışarıda masa ve sandalye bulunması yönünden bir artı teşkil ediyor. Şöyle bir ekstrası var, oraya gittiğinizde doğru yemek siparişi verecek kadar bir İngilizcenizin olması gerekiyor, diliniz dönecek kadar, "pre" de olsa "intermediate" olsanız yeterli.


      Köri soslu tavuk ve karışık meyve suyu istedim, yanında pilav isteyip istemediğimi sordular. İstedim ama hay istemez olaydım. Bendeki akıl??? Cidden nerede acaba, elit olmanın getirisiyle kaybetmiş de olamam. Bir anlam veremedim, fakat değişiklik denemek adına neler geldi başıma neler. Bir kere, hintlilerin vazgeçilmez baharatının köri değil de zerdeçal olduğunu anladım, koydukları o zerdeçal yüzünden pilavı yiyemedim. Tavuğun sosuna banarak anca bastırdım. Tavuk da oldukça sıcaktı, sıcak tutabilmek adına da mum yakıp koyuyorlar altına. Oldukça yoğun bir köri sosu vardı, fakat o zerdeçal!!! Konuşmak istemiyorum. Yemeğimi bitirdikten sonra hesap ödemek için hareketlendiğimde, hesapladığımdan biraz daha fazlasını kestiklerini farkettim. Nedenini sorduğğumda %10 bahşişi de kendileri alıyormuş. Bahşiş, gönüllü olarak verilen birşeydir, böylece yüzsüzlükle alınamaz. Rezilliğin daniskası resmen. Ayrıca ben oturduğumda da benden başkası yoktu orada, genelde sinek avlıyorlar diyebilirim. Have a nice Indian day dedikten sonra çıktım dışarı. Hintlilere İstanbul yaramıyormuş onu anladım. Bundan sonra farklı/sıradışı şeyler yemek istediğim zaman ya japon, ya çin ya da kore restoranı. Indian'a hayır!


      Indian restoranından çıktıktan sonra önünden geçip, bir gün burada da yemeliyim bence projeme dahil olan mekan, ilk olarak çekmeköy'de açılmış. Daha sonra ya ordan taşınmış ya da şube açmış (hatırlamıyorum), bugün de oraya bir uğrayayım dedim. Her zamanki elitliğimle tabiki, en kibar ve leydi halimle. Ahahahahhh, siparişler yine ortalama sürede hazır oluyor. Ayrıca yeni açıldıkları için biraz toy davranışlar da sezdim, ama yeniliğin heyecanındandır, hoşuma da gitti açıkçası. Fakat yerleri, malesef biraz dar, kenardaki masalarda yer bulamazsanız ortadaki büyük masada hiç tanımadığınız insanlarla mıçmıç olmak zorunda kalabilirsiniz.


      Orada da biftekbull ve sanpellegro sipariş ettim. Tabiki de san pellegro, ben o diş taşı yapan, asitten beter sodaları içer miyim sizce? Beni görenler bilir maşallahlık dişlerimi, dikkat etmem lazım bu yüzden. Adamlar, gelenlerin ultra aç olabileceğini düşündüklerinden ötürü bir porsiyon da meze getiriyor, atıştırmalık ama hani sonradan gelen yemeği yemesen de olur(AMA YEDİM). Mekan tasarımı için bir desinatör tutmuşlar orası belli. Fakat yoğurdu ve turşuyu getirdikleri toprak kap kadar bardaklara ve ebatlara özen göstermemişler. Yani san pellegro'mu bardağa boşaltayım dedim, hay boşaltmaz olaydım, psikolojik olarak çöktüm resmen! 250 ml'cik birşey, bitti hemen, bardak da tam dolmadı. Ben de hala şişeyi sallıyorum alışkanlık olarak. Hoş görüntü ve ortamda yeterli içecek bulunduğu hissiyatını vermeleri adına 250 ml'lik bardaklar da alabilirlermiş. Hem çeşitlilik iyidir, bardak da öyle hemen masaya getirilmez ayrıca. Köftenin bull hali demişler, ki gerçekten yaratıcı bir konsept. Dürüm için yufka kullanırsınız ya hani? Adamlar yufka yerine köfte kullanmış işte. Yani tam olarak köfte arası kaşarlı biftek yemiş oldum. Ana yemeğinizin yanında da birsürü garnitür geliyor elbet. En çok dikkatimi çekense patates oldu. Adını tam almadım fakat oldukça kalın kesilmiş dilimlerden oluşuyor, fakat yerken kütür kütür geliyor ağzınıza, yerken isteksizdim açıkçası.

      Zar zor yemeğimi bitirdikten sonra çay ikramlarını kabul ettiğim sırada mekanla ilgili yorum yapmamı istediler, tek tek içimde ne varsa hepsini döktüm. Garip geldi açıkçası, yani sadece isteyenler için bir dilek/şikayet kutusu oluşturulabilirdi. Buradaki fiyat politikası da biraz üst seviye, fakat indian restoranındaki gibi terbiyesiz değil, aksine bir o kadar da ilgili ve saygılılar. Aslında takdir ediyorum, ramazanın başlamasına yakın yeni bir yiyecek/içecek mekanı açmak oldukça risk isteyen bir davranıştır. Hele ki %99'un müslüman-sünni zannedildiği işbu ülkemizde. Başka bir yerde açsalar bu kadar talep almayabilirlerdi sanırım, ki önceki gün zaten biraz daha kalabalıktı bugüne göre.

Sağlıcakla kalın, hepinizi çok seviyorum.
Sosyal Medyada Paylaşın:    Facebook Twitter Google+ Stumble Digg
 photo geri_zpsvjjlxydp.png  photo ileri_zpsmnpu8fzu.png

6 yorum:

  1. Afiyet olsun. O yediklerini asla telafuz edemem ben. Dilim dönmez. Menüden işte şunu istiyorum diye parmakla gösteririm :D Elitlik bana göre değil arkadaş :D

    YanıtlaSil
  2. alışınca geçiyor bebeyim :) eğer içindeki güce gerçekten inanırsan seni de bir elit yapabilirim :)

    YanıtlaSil
  3. Elitlik mi? Hayır tatlım kalsın valla. Ben böyle ezik ezik. Zavallı zavallı. Aciz aciz mutluyum.ayrıca şimdiye kadar işkembe çorbasından daha iyi bir yemek yediğimi
    hatırlamıyorum. ;-)

    YanıtlaSil
  4. canım beniiimm :) ama elitlik bağımlılık yapar, tadına bir vardın mı vay haline :(

    YanıtlaSil
  5. bizim kebapların suyumu çıktı :P

    YanıtlaSil
  6. dürüme sarıp beeeyle beyle yağ akacak kollarından daaa.. Ay ondan da banal geldi o kadar yedik :S

    YanıtlaSil